19 Mayıs 2011 Perşembe

Chicago Bulls - Miami Heat Doğu Finali İkinci Maç


Öncelikle itirafımı yapayım; maçın sadece ikinci yarısını seyredebildim. Play-by-play'den gördüğüm kadarıyla ilk yarıda maç dengeli geçmiş, çok büyük fark yakalayan olmamış gibi. Üçüncü çeyrek de dengeli bir şekilde başladı. Karşılıklı sert savunmalar ve bu savunmalara sayı açmak için çabalayan hücumlar izledik. Sonra Udonis Haslem'in devreye girmesi ve Miami'nin üst üste bulduğu hızlı hücumlar sayesinde bir anda Miami lehine 11 sayılık bir fark oluştu. Bunun üstüne Wade ve Bosh kenara gelince sadece LeBron'un eline bakan Miami hücumu sendeledi ve Chicago son çeyreğe girilirken farkı 6'ya kadar indirmeyi başardı.

Son çeyreğin başında Chicago savunması maça yön vermeye başladı. Özellikle Ömer'in müthiş çabaları sayesinde üst üste  Miami hücumunu durdurmayı başardılar. Miami bu 8 dakikalık bölümde sadece 2 sayı bulabildi. Ancak Chicago da hücumda özellikle Rose gününde olmadığı ve zorlama atışlar kullandığı için çok etkili olamadı ve bu bölümde 8 sayı bulup ancak beraberliği yakalayabildiler. Ömer'in smaca giden Wade'e müthiş bir savunma uygulayıp, durdurduğu pozisyonda; Wade'in dirseğinin Ömer'in çenesiine gelmesi sonucu çenesi kanayan Ömer soyunma odasına giderken Wade'in tedavisi benchte yapıldı. Kanaması durmayan Wade için bir mola daha alındı ve bu arada oyun iyice soğudu. Bu aralardan dinlenmiş olarak dönen LeBron üst üste 5 sayı buldu ve Chicago'yu sersemletmeyi başardı. Kalan 2 dakikada Wade-LeBron ikilisi 7 sayı daha bulurken, Rose-Deng ikilisi şutlarını kaçırınca maç Miami'nin 85-75'lik üsütünlüğü ile sonuçlandı.

Chicago gene ilk maçtaki gibi hücum ribaundlarda agresif bir oyun ortaya koydu ama bu maç geçen maç kadar büyük bir fark oluşturamadılar bu yolla. Bunun üstüne Rose'un gününde olmaması ve %34'de kalan şut yüzdeleri, Chicago'nun savunmadaki büyük gayretlerinin getirdiği artılar arka plana itti ve maçı kaybetmelerine neden oldu. Miami ise LeBron'un oyunu yönlendirmediği dakikalarda hücumda çok bocalayan bir görüntü çizdi. Üçüncü çeyrekte Haslem'in müthiş dönüş öyküsü ve yakaladıkları hızlı hücumlarla farkı yakalasalar da, hücumda istikrar sağlayamadıkları için bu farkı da korumayı başaramadılar.

Chicago evindeki ikinci maçı kaybederek, psikolojik olarak Miami'ye avantajı kaptırmış oldu. Bu maçı da kazanarak hem ilk maçın tesadüf olmadığını, hem de evlerindeki tüm maçları kazandıkları taktirde seriyi kazanacakları tehtidlerini Miami'nin bilinçaltına yerleştirmiş olacaklardı. Ancak şimdi deplasmandan maç çalması gereken taraf Chicago ve Miami'nin özgüveni tazelenmiş durumda.

Ayrıca dikkatimi çeken iki ayrıntı var. Miami %47 ile şut atarken Chicago'nun %34'de kalmasına rağmen maçın bu kadar yakın geçmesi bunlardan birincisi. Bu Miami'nin aleyhine olan durum. Bu tabloya bakıldığında Chicago'nun yüzdeli şut attığı maçlarda Miami'nin çok zorlanacağı ortada.

İkinci ayrıntı ise Chicago takım olarak müthiş bir çaba ortaya koymasına, maç boyunca kendini paralamasına rağmen ufak bir kötü oynama periyotlarında -maç sonunda olduğu gibi- LeBron ya da Wade'in sahne alıp Chicago'nun bütün maç boyunca ortaya koydukları emeklerini 3-4 dakikada hiçe sayarak Miami'yi öne geçirebilmeleri. Bu da Chicago'nun aleyhine olan durum. Sanki Chicago çok çalışan normal zekalı öğrenci, Miami de zeki ama çalışmayan bir öğrenci gibi. Zeki öğrenci kıpırdanmaya başladı mı hemen farkını ortaya koyuyor. Miami'de ki süperstarlar karşı takımda MVP bile olsa durumu çevirebiliyorlar.

"Hard work beats talent, when talent doesn't work hard*." diye güzide bir söz vardır. Tam olarak bu serinin özeti bence. Miami'nin yıldızları LeBron'un son 4 dakika yaptığı gibi ekstra bir şeyler ortaya koymadıkça Chicago avantajlı. Ancak yüzük kazanmak isteyen bu yıldızların seri ilerledikçe daha çok sorumluluk almaları durumunda ise Chicago'yu zor maçlar bekliyor.

*Çok çalışan normal bir insan, hiç çalışmayan yetenekli bir insanı yener gibi saçma da bir çeviri yaparım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder